Yagmalanmis Ask'lara...Ask'a ihanet eden sadakatsizlere...Şah-ı Karga





Yagmalanmis Ask'lara...Ask'a ihanet eden sadakatsizlere...
yazan Şah-ı Karga

...; Gözlerimden fiskiran ter tenime batiyor...
Yelpazelenen Ask kirmizi bir köprüden sirtüstü cehenneme düsüyor..
Iki süslü yalanin sivri uçlu törpüsü batti kalbe,,aci içe düstü,ben dizlerimi yukari çektim !!!
Yataga düstüm...Yüzümü yastiga gömdüm...Acimasiz dünyaya sövdüm...!

Bir tebessüm
Orantisiz
çarpik
Varla yok arasi
Ama orada...
Rüzgar saçlarini dagitti...Gökyüzü saskin,agaçlar yaprak döktü vakitsiz sonbaharlara...
Ben çiglik çigliga geceye döküldüm...sariya kesti tüm sehr-i Istanbul...

Gözlerim sagirlasti...Tebessüm yagmur oldu bosandi pencerelerden...
O...
Ordaydi...görmüstüm...!
Sonra döndüm
Ayaklarim kosarken bedenim
agacin dalina asili kaldi...
Yalnizca tebessüm
Belli belirsiz bir gülümseme
Minicik birsey
Ormanda ki bir yaprak
Kollarimi gökyüzüne kadar kaldirdim
O'nu kucaklayacaktim
Bir kar tanesinin eriyisine tanik oldum...

Pesimdeki avaz avaz bir erkek
Yetiskin ceylan avcisi
Artik umurumda degil
Ansizin çikan bir rüzgar o yapragi dalindan düsürdü
Simdi mevsim Sonbahar
Yüzümü kamçilayan rüzgara dogru yürüyorum...

Mevsim yellerim bir poyraz bir lodos bir karayel
Soguga firtinaya mevsime aldirmadan yürüyorum
Hangi firtina ruhumdaki Tayfundan daha güçlü ???
Yüregimdeki tiksintiyi gizlemek için harcadigim çabayi gizlemek için yürüyorum...
Beni geçiyorum,,
O'nu geçiyorum
Benden geçiyorum
O'ndan geçiyorum
Nelerden vazgeçiyorum...
Bir soluk
Kokusuz
Renksiz
Hücresiz
Amip gibi
Dazlak
Kaygan
Yapiskan
Serumlu
Oksijensiz...

Bir Ask bir mevsim bir öykü bir sehir bir adam bir kadin..

Yanilgi yükü yüklenmisler yük agir...

Bir kadin bir erkek...
Ten susamisti ten'e
Kitlemisti dudaklari bir al-kizil buse'ye
Oysa;dünya Global'de vurmaktaydi çag'i...
Olmazdi...
Olamazdi...
Olmadi da...
Vefasiz saatler vardi mevsimsiz ihanet'e baglamis takvimleri
Sadakatsizlige 10 kala geçememis zamani,, durmustu...!
Geri alsa zamani güven, gelir mi???
Az önce görmüsler bir marti kanadinda üzgün giderken...!

Safalar getirdin sevgilim dünyama, acinin alina moruna...
Kedersiz ask olmaz ki...!
Yikilmadan dünya basima olmaz ki...
Sokak çoktan bulanmis çamura,kir'e pas'a
Sehir asmis kendini ,,,feryat feryat inlemekte her köse...
Ihanet basmis esir almis ask hikayelerini...
Kime kizayim ben bana çoktan kirik dökük...
Içime içime kanamaktayken...
Uzun uzun anlatirim birgün sana ben'i...

Oysa elinde bir maviden bozma uçurtma,,bakildiginda ilk görülen seydi...¨!
Sehrin kendini geceye teslim etmesi kadar dogal birakti kendini adama...
Sehvet göz kirparken gözünün bebegine bebegine...
Yuvarlandilar boylu boyunca yanilgisi kendinden mesul ask sanilan mor bahçeye...
Ask'i yalan dolu hecelere tasiyip,böldüler saatleri suursuzca sehvete...
Fütursuz serserilerdi sabaha gözkirpan...
Disarida rüzgar inledi,adamin kollarinda kadin...!
Mevsim suluboyadan ebruli bir sokak gölgesine tasidi vücutlarini...
Dudaklar yalana mühürlendi en olmaz sözcükler uçustu fisiltili inlemelerle gecenin sessizligine...
Bir baykus öttü derinden mes'um sesi yayildi perde perde karanlik sehre...

Bir daha agladi sehr-i Istanbul o gece yalan ask'lara...
Kederinden yigildi sigamadi tasti duygu duygu Haliçten döküldü Bogaz'a...
Bu uydurma romantizm'den bozma senaryodan hacibaba bi film daha bitti !
Ve Global Dünyanin Uçurtma Ask'i biterken sabaha,
indi samari gecelik askin, hayasiz suratlara...
Sehveti tutku sananlar,bu ugurda her yalani mübah sayanlar
Kendilerini her arzuya Ask diye pazarlayanlar
Ask'i kiçi kirik boktan sehvete 3 paraya bozduranlar...
Ne ask'lariniz ask sizin,,,ne de hüzünleriniz hüzün...!
Gece baslayip sabaha biten bir sonraki geceye yeni ask düsen ucuz ten pazarligi...
Ucuza malediyor,ucuz yasiyor,ucuz satiyor,ucuza gidiyor,ucuz bitiyorsunuz...!
Oysa ASK en kirmizisindan sallar firçasini tuvale kizila keser yer gök...

Benim Ask'im uymaz bu gecelik gündelik Ask'lara...
Tüm lisanlardan soyutlayip Ask'i öylece alirim içime...
Silkeleyip alfabeyi çekip ustaca bi hamleyle
Bozmadan formatini Ask'i-ben'i yasarim gönlümce diledigimce...
Kimbilir neden hala o'na dair umutlarim var herseye ragmen...
Kankirmizi disledim Ask'i Mor bir isiktan geçerken...
O Mor esarpla bagladim saçlarini inadina inat her ihanete ragmen !
O kipkizil kelimeye tapilasi bir sadakatle bagladim yasami...
Konu Ask olunca gitmeli,,,gidilmeli
Babalar ogullar...Analar kizlar...Bir serüven asirlar boyu
Arkadaslik,,ihanet,,ihanetin ve sadakatin bedeli...
Sevgiler sevgililer...!
Fedakarliklar,,sözler,,vaatler...Yalanlar !
Ne varsa yasandi...Yasadilar
Bilinen bir tarihin perde arkasi...
Her insan meyillidir ihanete,,cinayete...
Tarihin tekerrürden ibaret olmasi...
Zengin bir kültüre ve tarihe sahip sehirlerin,kasabalarin,köylerin;
Yagmalanmis Ask'lari...ASIKLARI

Yok etmenin ve edilisin,asama asama sergilenisi...
Bir insanin bir insani ne kadar sevebileceginin,,,
Ne kadar sevemeyeceginin hazin öyküsü...
Bir Ask Masali...
Bir Ask...Iki Insan
Bir "Erkek",Bir "Disi"...
Ikili YALAN
Yalandan bozma ASK
Ask gibi sanilan yanilgi *Sehvet ve Tutku"
Hayat iksiri gibi içilen lal bir gece
Sabaha biten hece...
Düs'e Dünya
Ten'e hapsolan arzular
Ask'a düsen düs'/ler
Yere düsen hüzünler
Hüzne asina yüzler
Zimparalanmis Kalp'ler
Nezle olmus Sevda'lar
Burnunu çeken Ask...Ve....
Mendile tükürülen geceler...
çeker asar vesikalik resimlerimizi
Mükemmel koyar teshisi !
Herkes yalanci
MASALCI

Ara ara çiçege kesmis dut agaçlari gibi olsak da...!
Ayni memeden süt emen dudaklarin konusmaya ihtiyaci yoktur...
Biçilmemis otlara bileklerimize kadar gömülmüsüz !
Ipini ben çektim bu fahise öykünün...!
Tek kelime etmiyorum...söyleyecek söz olmadigindan degil...
Gerekmediginden!
Nester attigim kalp benim
Serum takan kalbe aldigim darbe benim
Biz birbirinin dünyada ki ilk anisi olan kisileri degiliz...
Ayni ikiz gölgeleri denizlerde dalgalanan,ayni notalarla dans eden kisileriz!
Müzik eski,çesmenin sariltisi eski...Hikaye...Iyice eski...
Geçmisin kusursuzca mumyalanmis bir parçasiyiz..
Bu beyaz bos tuvale atilan rengarenk bir firça darbesi degil...
Bu Global dünyanin gerçek hikayesi.

Daginik yataklarda tüketilen yalan asklarin bölük pörçük parçasi...
çogunlugunu seslerin,kokularin,renklerin ,insanlarin,ruhlarin olusturdugu kalabalik bir öykü
Vardir ya böyle realite-show gibi yayinlar...bir öykü bir digerine baglanir...
Kahramanlar degisir ama konu hep ayni olay içerisinde geçer...
Tepeden tirnaga hayal kirikligi olan
Bacaklarin aralandigi V biçimi sehvet açikligindan yolun sonu görünen...
Sonu basindan belli olan,,griye kesmis gögün altinda kursun levhalar gibi uzanan
Pismanligin Serzenisine yakilan agit tv-dizileri gibi....
Bir sonraki hatirlanan içden ie mizildanan *bebek* ses/i...

Benim hala yasanacak düs/lerim...Yazilacak öykülerim var...

HOSCAKAL ISTANBUL...23 / 02 /2009 SUADIYE-IST

Söz verdigim gibi...
Arka cebimden çikardigim *Kirmizi bir yayin* size...Benim heybemden
Gecenin geçinden Cenevre'den... Istanbul'a... Zikkim bir hikaye
Tanrim hepinizi yalan Ask'lardan korusun...Sevgilerimle

MİHRİŞAH AZAKLI ŞAH-IKARGA

Desem ki....

Dursam mı bir yerde, durakalsam mı gücüm yetmediğinde...
Bir tarafıma bir sızı saplanmışken?
Avuçlasam mı hasreti, yoksa kucak dolusu sarılsam mı? Ağlasam mı dudak kıvrımlarıma inerken yaşlar, ya da bir tebessüm alıp 3 kuruşa, taksam mı gözlerime?
Kanayan güller mi dersem demet demet bilmem ki beyaz güllere inat.
Ya da şu dertlerimi bastırıp sabrımın en sabırlı yerine, alıp başımı gitsem mi?
Ölümü sevsem mi yoksa yaşarken yaşadıklarımdan vazgeçip, Ya da sıkıp yumruklarımı rest mi çeksem göğsümü gere gere ölüme... Sussam mı sesim çığlığa dönüşmüşken isyanlarımdan bir akşamüstü, Yoksa sabahımı beklesem onca yıldız inerken günün koynuna yavaş yavaş... Bende mi gitsem bırakıp ta her şeyi sevdasına koşan mecnun misali, Yoksa firavun gibi tövbemi etsem tüm günahlarıma ölüm düşerken başucuma... Vedaları sevmem deyişimden mi aklına gelmişti usulca çekip gitmek... Yoksa planlı bir eylem miydi bu? İzin ver bende uzanayım içim titremişken sonbahar da toprağın koynuna, Ya da sende bırakma sonbahar diye, olsun yine de sonu bahar ya... Konuşmak; ihanet bir san'attır sadakatse zanaat biri zamanla öğrenilir diğerine, yetmez saat... Kefen cebine kürekle para hazirlamakta o Mhrisah! Arkasi Israfil, önü Azrail Sag cenupta da son melek ...sana kalansa biraz toprak bir kürek ...Ya hiç olacak,ya raziysan "çeyrek" birak herseyi Münker ve Nekir'e Göm bakalim Mihrisah... Tükenerek... Hakkımda:Yasam bana verilmis bir sans ve hayat çok güzel... öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki,ne sevebilir,ne terkedebilirsiniz.. kör kütük bağlanırsınız..en güzel yıllarınız,acı tatlı hatıralarınızın ortağı olur.. iç çekişlerin nedeni,yazıların ilhamı,sohbetlerinizin konusu olur çok zaman.. göz yaşlarınızda,bilinçaltınızda,kahkahalarınızdadır.. korkunca saklandığınız sığınak,çarpinca öptüğünüz bir bayrak.. sevdamızdır taşıdığımız riyasız ve çıkarsız.. karşılıksızdır,sınırsız ve nihayetsiz.. "ölmek var,dönmek yoktur". gün gelir anlarız,içten içe bir seylerin kanadığını.. tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya.. şurasından burasından eleştirmeye koyuluruz.. tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümcül olur biliriz.. içimizde bir yerlerde giderek büyüyüp gelişen gür bir ses duyulur.. "ya sev böyle,ya terk et" !.. diye son avazıyla... o zaman daha bir farkındalıkla anlaşılır,bir çaresiz "aşktır" bu yaşadığımız.. *ne onunla olur,ne onsuz*... Ve anlar insan yasamin ne denli kiymetli oldugunu...!

SESSIZLIK

SESSIZLIK;

Sessizliğim bir kabuğun kırılmış gürültüsü simdi.
Denizindeki her bir çizgi, soluklaşmış...
Bir çocukluğun kirpikleri gibi açılıp kapanır kapatir kapilari. Sonrasını düşünmeyi keserim aniden...
Aniden, yaşadıklarım çok uzamış bir yol gibi biter.
Gövdemden kopan gölgem, yüzüme yansır...
Ayrılık bir kapının bekçisi, bu son baharı hiç unutturmayacak. Şimdi kanımda dolaşan, düş kırıntılarıyla boyadığım sakinliğim.
Demir bıçak, tüpsüz derinlik...
Siyah hüzünlerimle ben asmalara bagladim bag bozumlarimi Kopmuş damarlarim
Hazinesiz sandıklar da kaniyorum...
Kendim için batık bir gemi silüeti seçtim.

Genevre kayip bir gün...

Mihrisah Azakli

Eski zaman uçakları

Eski zaman uçakları
Hiç duydunuz mu, hiç dinlediniz mi? Bir gece yolculuğunda bir ara yola saptınız mı hiç? Duruverdiniz mi orada öylece? İndiniz mi arabanızdan aşağı? Hayır mı? O zaman ben anlatayım size neler olacağını. Önce sağır olduğunuzu düşüneceksiniz. Acele etmeyin, bekleyin. Sessizliğin sesi sarıverecektir sizi yavaşça. Ve birdenbire fark edeceksiniz gecenin daha önce hiç duymadığınız seslerini. Bir yaprağın açılırken çıkardığı ses, bir böceğin sesi, uzaklarda öten bir baykuşun sesi. Ben küçükken bir gece dedem demişti ki; yeterince sessizse ortalık ve yeterince dikkatli dinlemişsek duyabiliriz yıldızların sesini... Evinizde bile başarabilirsiniz bunu. Gecenin ilerlemiş saatlerinde trafik gürültüsü durduğunda fark edeceksiniz evinizdeki ´sessizliğin sesini´. Son sayım gününü hatırladınız mı? Geçen bir arabanın ne kadar gürültü yaptığını? Peki hiç kendi içinizde yaşadınız mı, duydunuz mu kendi ´sessizliğinizin sesini´? Sessizlik terk ediş değildir, sessizlik kaçış değildir, sessizlik teslimiyet değildir, onaylamak da değildir hiç bir zaman. Fark ettiniz mi? Sessizliğin bir başkaldırı, bir direniş, bir çığlık olduğunu, bir sitem, bir reddediş olabildiğini duyabildiniz mi?