DENİZ SENFONİSİ / Mihrişah AZAKLI






Deniz Senfonisi

Denizler aleminin defterinden yazıyor sular hikayesini
Her anlam düştükçe suya, damla damla okyanuslar eriyor
Bütün denizlere aşina kalem-ucu, fink atıyor fütursuzca
Rüzgarına kapıldıkça fırtına tüm sahiller, tsunamiye özenti
Sorguladıkça mananın gelmişini geçmişini kudurmakta
Yok ederek coşuyor aslını inkarda, hırsına mağlup serseri
Kah lodos kah poyraz kah vurgun yemiş hüzzam bir teslimiyet
Hayatta kalma umudu en belirgin gerçek melankoli yollarında
Her dalga bir masumiyetin katili, her katil denizin masumiyetin de tutsak
Bora'lara atıp imzayı not düşüyor tarihine 'beraatım vicdanımdır' diyerek
Kayalık denizlerin pusulasız delisi
Pusulasız denizlerin yelkensiz gemisi
Med-cezir kılıklı isyankar serseri
Şarkılar çalınıyor uzaklarda, gökyüzü karışık, yüzü ha düştü ha düşecek
Balıklar raks ederken sulara iniyor şimşekler birbiri ardına
Kayalarda patlıyor deniz olanca haşmetiyle kabarıp kendini parçalıyor
Bölünüp milyonlarca zerresi savruluyor ortalığa her damla kinle yıkanıyor
Reddettiğin tayfunların alabora ediyor teknelerini behey umarsız
Bedeninden akan nehirler feryada tutuşmuş gibi azgın
Yeryüzü suskun rotasız eller de dümensiz yüzdürüyor gemileri
Sağ avucuyla sol dizine yüklenen bir an bin parça hiddetinden
Çıplak kaldıkça çıplaklığı denizlerle sınırlı utanç
Bir sokağın başlangıcında nereye düştüğü bilinmeyen an
Köşe başlarını tutuyor elinde çapa saplanacak yer telaşında
Dönüşü olan hangi karar kesin? Halatı çek gemici hiçbir karar değil senin
Kürtaj geçiriyor duygular bir kez daha deşerken karnını gerçeğin
Katilim diye diye dalga dalga vuruyor bilinmeyen sahilleri deniz
Dar omuzlu sokaklarına boşalıyor sular göbek deliğinden
Ateşler içinde yanıyor yakarak pişmanlıkları sevda denizlerinde
Dört adımda şeytan mı tüm melekler? bilinen görünen her şey dahil
Yalan olduğunu bilerek inkara yeltenen, yazılsın o zaman hepsi semaya
Yazdıklarından suçlu ilan edilsin tüm zamanlar ve kırılsın kalemler
Ferman salınsın dört bir yana idam vaktidir insin bayraklar yarıya
Durdurulsun bütün seferler balıkçılar kalsın kıyıda açılmasın tekneler denize
Konuşanlar dillerinden asılsın tek tek suçlu bulunarak, hüküm giysin sevgi
Köpük köpük beyaz dantel etekli deniz, ol denizin kızları yıkasın saçlarını kanla
Ben kimseyi öldürmedim bir daha eve de dönmedim çıktım o çıkış
Vardığım yerler konup göçtüğüm kentler sorgulansın tanrı affetsin ki
Bana biçilen kaderi ben yazmadım yazabilseydim eğer mutlu biterdi öyküler
Kimse hiç kimse bir diğerini üzemezdi böyle öldüresiye ama ne hikaye
Buna yaşam deniyor ne güftesinde adım var ne bestelenmesinde suçum
Hiç bir notanın bam teline basmadım bile bile dokunmadım hatta
Bu senfoni nerde çalınır tanrıçalara sorum, mahşere kadar benden uzak durun
Yakılacak bir romanın konusunda takılı kaldım sonu yoktu yazamadım
Adım deniz benim, içim derya, okyanuslara yazdım her satırı
Tanır her gemici beni tuzumdan çözemem kendimi palamardan
Unuttum hangi rıhtımda bağlı kaldı yaşamadıklarımda saklı kalanlar
Her sözüme kefil yunuslar, yunusları da vururlarmış avcılar
Ağarmış sözlerim ağlayan gözlerime yankı çarpıp dönüyorum her seferden
Seferi, arsız hayasız bir deniz feneri, kime isterse ona yanıp sönen
Hala dönüyor dünya hala denizler dalgalı martılar denizlere sevdalı
Hayat soğuk hayat donduruyor ve ben aşığım sana alışsam da susmaya
Bıraktım mevsimsiz zamanlara bizi darmadağın kalsın bu sevda hikayesi
Şimdi siz;
Asılın içinizdeki küreklere, derin uçurumlara ayak üstü düşebilirseniz ne ala
...

Ara ara sulara vurur bu deli, iki farklı delilik hayat, biri yaşamdan ibaret diğeri yaşayamamaktan...
Sahip olduğun sular gelip boğar, girip boğazından, yakapaça çeker alır dalarsın dibe.
Kaç kulaç attığın değil kaç kulaçta boğulduğun yazar hikaye de...
Asıl içimizdeki derin uçurumdur aslolan okyanus, kaç vurgun yediğimizin hesabı tutulmaz.
Duygulara karşı işlenen suçların cezası kesilmez!
Neydi insan? Et ve kemikten değil duygu ve düşünceden ibaret mi?
Et kemik olarak yaşarsın, yaşamaksa amaç, ama duyguların ve düşüncelerin ölür.
Sorgulamıyorum düşünmüyorum sustum hayata...
Düşüş önemlidir, ayaküstü düşebilirseniz ne ala...!
Aksi takdirde sonu hüzzam yazar her hikayenin

Sevgilerimle

Yazan: Mihrişah Azaklı bir deli Şah-IKaRgA
Denizden geldi denizle gidecek

Desem ki....

Dursam mı bir yerde, durakalsam mı gücüm yetmediğinde...
Bir tarafıma bir sızı saplanmışken?
Avuçlasam mı hasreti, yoksa kucak dolusu sarılsam mı? Ağlasam mı dudak kıvrımlarıma inerken yaşlar, ya da bir tebessüm alıp 3 kuruşa, taksam mı gözlerime?
Kanayan güller mi dersem demet demet bilmem ki beyaz güllere inat.
Ya da şu dertlerimi bastırıp sabrımın en sabırlı yerine, alıp başımı gitsem mi?
Ölümü sevsem mi yoksa yaşarken yaşadıklarımdan vazgeçip, Ya da sıkıp yumruklarımı rest mi çeksem göğsümü gere gere ölüme... Sussam mı sesim çığlığa dönüşmüşken isyanlarımdan bir akşamüstü, Yoksa sabahımı beklesem onca yıldız inerken günün koynuna yavaş yavaş... Bende mi gitsem bırakıp ta her şeyi sevdasına koşan mecnun misali, Yoksa firavun gibi tövbemi etsem tüm günahlarıma ölüm düşerken başucuma... Vedaları sevmem deyişimden mi aklına gelmişti usulca çekip gitmek... Yoksa planlı bir eylem miydi bu? İzin ver bende uzanayım içim titremişken sonbahar da toprağın koynuna, Ya da sende bırakma sonbahar diye, olsun yine de sonu bahar ya... Konuşmak; ihanet bir san'attır sadakatse zanaat biri zamanla öğrenilir diğerine, yetmez saat... Kefen cebine kürekle para hazirlamakta o Mhrisah! Arkasi Israfil, önü Azrail Sag cenupta da son melek ...sana kalansa biraz toprak bir kürek ...Ya hiç olacak,ya raziysan "çeyrek" birak herseyi Münker ve Nekir'e Göm bakalim Mihrisah... Tükenerek... Hakkımda:Yasam bana verilmis bir sans ve hayat çok güzel... öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki,ne sevebilir,ne terkedebilirsiniz.. kör kütük bağlanırsınız..en güzel yıllarınız,acı tatlı hatıralarınızın ortağı olur.. iç çekişlerin nedeni,yazıların ilhamı,sohbetlerinizin konusu olur çok zaman.. göz yaşlarınızda,bilinçaltınızda,kahkahalarınızdadır.. korkunca saklandığınız sığınak,çarpinca öptüğünüz bir bayrak.. sevdamızdır taşıdığımız riyasız ve çıkarsız.. karşılıksızdır,sınırsız ve nihayetsiz.. "ölmek var,dönmek yoktur". gün gelir anlarız,içten içe bir seylerin kanadığını.. tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya.. şurasından burasından eleştirmeye koyuluruz.. tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümcül olur biliriz.. içimizde bir yerlerde giderek büyüyüp gelişen gür bir ses duyulur.. "ya sev böyle,ya terk et" !.. diye son avazıyla... o zaman daha bir farkındalıkla anlaşılır,bir çaresiz "aşktır" bu yaşadığımız.. *ne onunla olur,ne onsuz*... Ve anlar insan yasamin ne denli kiymetli oldugunu...!

SESSIZLIK

SESSIZLIK;

Sessizliğim bir kabuğun kırılmış gürültüsü simdi.
Denizindeki her bir çizgi, soluklaşmış...
Bir çocukluğun kirpikleri gibi açılıp kapanır kapatir kapilari. Sonrasını düşünmeyi keserim aniden...
Aniden, yaşadıklarım çok uzamış bir yol gibi biter.
Gövdemden kopan gölgem, yüzüme yansır...
Ayrılık bir kapının bekçisi, bu son baharı hiç unutturmayacak. Şimdi kanımda dolaşan, düş kırıntılarıyla boyadığım sakinliğim.
Demir bıçak, tüpsüz derinlik...
Siyah hüzünlerimle ben asmalara bagladim bag bozumlarimi Kopmuş damarlarim
Hazinesiz sandıklar da kaniyorum...
Kendim için batık bir gemi silüeti seçtim.

Genevre kayip bir gün...

Mihrisah Azakli

Eski zaman uçakları

Eski zaman uçakları
Hiç duydunuz mu, hiç dinlediniz mi? Bir gece yolculuğunda bir ara yola saptınız mı hiç? Duruverdiniz mi orada öylece? İndiniz mi arabanızdan aşağı? Hayır mı? O zaman ben anlatayım size neler olacağını. Önce sağır olduğunuzu düşüneceksiniz. Acele etmeyin, bekleyin. Sessizliğin sesi sarıverecektir sizi yavaşça. Ve birdenbire fark edeceksiniz gecenin daha önce hiç duymadığınız seslerini. Bir yaprağın açılırken çıkardığı ses, bir böceğin sesi, uzaklarda öten bir baykuşun sesi. Ben küçükken bir gece dedem demişti ki; yeterince sessizse ortalık ve yeterince dikkatli dinlemişsek duyabiliriz yıldızların sesini... Evinizde bile başarabilirsiniz bunu. Gecenin ilerlemiş saatlerinde trafik gürültüsü durduğunda fark edeceksiniz evinizdeki ´sessizliğin sesini´. Son sayım gününü hatırladınız mı? Geçen bir arabanın ne kadar gürültü yaptığını? Peki hiç kendi içinizde yaşadınız mı, duydunuz mu kendi ´sessizliğinizin sesini´? Sessizlik terk ediş değildir, sessizlik kaçış değildir, sessizlik teslimiyet değildir, onaylamak da değildir hiç bir zaman. Fark ettiniz mi? Sessizliğin bir başkaldırı, bir direniş, bir çığlık olduğunu, bir sitem, bir reddediş olabildiğini duyabildiniz mi?