RUTUBET KOKULU YALNIZLAR SOKAĞI / Mihrişah Azaklı
Rutubet kokuyor biraz tüm yalnızlıklar
İyimserlik etmek çok zor bakınca duruma
Hırslar yerli yerinde durunca yalnızlaştırıyor
Doğaya dönmüş de herkes yüzünü
Yüz çevirmiş doğa yüzümüzden kaçıyor
Sevgililer gibi
Onların da yüzümüze çıkacak yüzü yoktur ya hani
Hissetmekten zaman zaman kaçınmak gibi
Lambasını arayan cin gibi
"Insan-ı Kamil"i mi soruyorsun; sorma
Kaybetti kendini oldu çok uzun zaman
Sinsi, soğuk, tehditkar bir gündelik yaşam
"kırmızı ayakkabılı kızı" unutalı yıllar geçti
Ayaklar büyüdü ayakkabı küçüldü
Yıllar geçer, gençlik, orta yaşlılık
Sevgililerin yüzleri bile zaman içinde bulanıklaşır silinir
Ama bazı anılar bellekte hep aynı canlılıktadır
Gün mü bana misafir, ben mi güne?
Bir anlayabilsem, hayta bir çocuk gibi
Çekip kulağından uzatabilsem
Bir 'evet' kadar yakınımda
Bir 'hayır' kadar uzak olması gereken
Nasıl yürünür bu ıssız hayat yolu
Bu kadar rutubet kokarken?
Yürekler hiç paslanmasa
Büyük konular değil derdim
Derdim ayrıntılar da
Elim klavyeye giderken vazgeçiyorum
Külden öte gülden ziyade öyle bir yaşam
Canımızı başımızı bonkörce verdiğimiz yüreksiz savaşlar
Çoktan öldük belki de yaşıyor taklidi yapıyoruz
Ah seferi ağır hayat basıyorsun yine bam telime
Bir rüyanın gölgesinden apansız uyanır gibi
Düşüyorum gerçeğe
Ne kadar seversen sev, içindeki duyguları aktaramazsın
Böyle bir şey işte anlatmaya çalışmak
Aslında kendi içimizde tutsak hep aynı yerde durmaktayız
Dünya sürahi ben bir bardak boşaldıkça dolduruyorlar
Ama bana çeşmenin kendisi lazım bilmiyorlar
Ve dayamalıyım ağzımı çeşmeye öyle içmeliyim kana kana
Olmuyor müsaade etmiyorlar
Hayat eksik ben eksik tamamlanamıyoruz işte
Sevdalıktan tutuklu yaşayamamaktan hükümlü
Geçip gidiyor dünya döne döne uzaklaşıyor
At topuklarından başlıyoruz ölmeye sancılı
Kuyu demem düştüğüm yere
Apartman boşluğu bir yalnızlık rutubetli ve ıslak
Öyle büyük ki özlemin kolları kucaklamaya mecalim yok
Kolum kısa kalıyor saramıyorum
Sürtük gecelerin giderken sürttüğü
Eteklerinden dökülüyorum kederlere bulaşıcı bir ihtimamla
Yaklaşmayın geçer diye kaçarak
Ne dağ, ne deniz, ne uçurum, ne göl, ne ırmak
İçimde sonsuz ışığı barındıran bir kocaman kara deliktir Aşk
Yutmuş beni öğütmekte her öğüde kulak tıkayarak
Ve senin başına and içerim ki, suçsuzum hayat
Bilmiyorsun
Özgürlüğünden yoksun olmamın dört duvar arasında
Bu rutubetli yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun!
MİHRİŞAH AZAKLI / Şah-IKaRgA