Utandım insan olmaktan....!


Utandım insan olmaktan....!


İNSANLIK ÖLDÜ ALLAH RAHMET EYLESİN

Nükleer sızıntı değil başımıza gelen İnsanlıktan kayboluşta sızıntıdayız
Ölgün solgun kayıp başlıyor günler güne gün olmanın manasızlığında
Anlam ve mana yeni yetme çağ'ı kaldıramıyor midesinde kramplar
İnsanlık her gün tarihine yeni bir not düşüyor rezilliğinden tek suçlu bağımsız sorumsuz
Onursuzluk taçlandırılıyor kötülük imparator oluyor defa kere acımasızca
Dehşetin umursamazlığın diğer adı sevgi olarak yazılıyor yazdırılıyor beyinlere kazınarak
Ne kul olmanın farkında insanlık ne de kula kulluk etmenin
Nasıl bir döngünün çarkına kaptırmışsa kendini
Tamahkar cinnetlerin koynuna yatıyor her gece kan ter içinde sevişirken
Ve her gece binlerce çocuk doğuruyor parçalayarak ana rahmini
Açıyor gözünü yeni vahşetlerin mimarı olmak adına yüzbinlercesi
Kazanlar kaynıyor vıcık vıcık katran karası kazanlar
Aş diye dağıtılıyor insanlığa şeytanı kahırdan öldüren katliamlar
Melekler satıyor vücutlarını beş paraya cezamızdır diye Tanrıyı unutarak
Kabus gün gün çöküyor her yer çığlık feryat figanlar semaya yükselirken
Duyan yok gören yok farkeden yok yokluğun içinde debeleniyor dünya
Çok mu karamsar bir tablo bu gözünüze soktuğum
Masum kalır benim gördüklerimin yanın da yeterince anlatamadım bile
En vahşi hallerimiz maskeler altında saklı gösterecek yüzün(m)üz var mı
Suç; hepimizin suçu inkara yelteniş faydasız inkara yelteniş hayasız ve edepsiz
İnkara yelteniş kendimizi insanlığımızı görmezden gelmeye çalışmak ki
Zaten görülecek bir insani boyut yok kalmadı yitirdik asırlar oldu
Unutulmuş bir geçmişi taşıyoruz darağacında gölgesi tüm vücudumuzda
İzleri boyunlarımız da saklı taşıyoruz görmeden bi-haber yüzsüz farkındasızlığımızla
Hakettiklerimiz haketmediklerimiz? Herşeyi hakettik daha fazlasını hatta
Kara kara ciltlere yazdık tüm hikayelerimizi okudukça hatırlasın dünya ne bok yediğimizi
Şimdi bu kadar olmaz olası masumane tavırlarla bakarken geçmiş ve geleceğe
Dönüp soruyoruz kim imza attı bu kara yazgıya sorguluyor herkes birbirini
Eğerken başlarını önüne yeni cinayetler planlarken birbiri ardına
Ayaklar yürümüyor koşuyor yürümeyi unutalı hanidir hep bir koşturmaca bir telaş
Ki o telaş cehennem zebanisi bir ayaklanma uçurum uçurum kovalamaca
Paranın peşinde insanlık insanlık tarihini harcamak adına bir daha bir daha
Soyunuyorken akıl almaz kepazeliğine durup bakmıyor kendine ettiğine
Umuda yollar kapandı umutlar aldı başını gitti atladı kendini katletti
Giderken bir not bıraktı kimse görmedi -Kaldırın öldürdüğünüz cenazenizi kokmasın diyerek
Ben benim gördüklerimi yazdım göremediklerim atladıklarım varsa buyrun onları da siz yazın
Kaybolan İnsanlığa öylece durup bakmaktayım.

Mihrişah Azaklı
Bir deli Şah-IKaRgA
(ama beni delirten insanlık utansın) Geneve 16:50 27/Nisan/2011

Desem ki....

Dursam mı bir yerde, durakalsam mı gücüm yetmediğinde...
Bir tarafıma bir sızı saplanmışken?
Avuçlasam mı hasreti, yoksa kucak dolusu sarılsam mı? Ağlasam mı dudak kıvrımlarıma inerken yaşlar, ya da bir tebessüm alıp 3 kuruşa, taksam mı gözlerime?
Kanayan güller mi dersem demet demet bilmem ki beyaz güllere inat.
Ya da şu dertlerimi bastırıp sabrımın en sabırlı yerine, alıp başımı gitsem mi?
Ölümü sevsem mi yoksa yaşarken yaşadıklarımdan vazgeçip, Ya da sıkıp yumruklarımı rest mi çeksem göğsümü gere gere ölüme... Sussam mı sesim çığlığa dönüşmüşken isyanlarımdan bir akşamüstü, Yoksa sabahımı beklesem onca yıldız inerken günün koynuna yavaş yavaş... Bende mi gitsem bırakıp ta her şeyi sevdasına koşan mecnun misali, Yoksa firavun gibi tövbemi etsem tüm günahlarıma ölüm düşerken başucuma... Vedaları sevmem deyişimden mi aklına gelmişti usulca çekip gitmek... Yoksa planlı bir eylem miydi bu? İzin ver bende uzanayım içim titremişken sonbahar da toprağın koynuna, Ya da sende bırakma sonbahar diye, olsun yine de sonu bahar ya... Konuşmak; ihanet bir san'attır sadakatse zanaat biri zamanla öğrenilir diğerine, yetmez saat... Kefen cebine kürekle para hazirlamakta o Mhrisah! Arkasi Israfil, önü Azrail Sag cenupta da son melek ...sana kalansa biraz toprak bir kürek ...Ya hiç olacak,ya raziysan "çeyrek" birak herseyi Münker ve Nekir'e Göm bakalim Mihrisah... Tükenerek... Hakkımda:Yasam bana verilmis bir sans ve hayat çok güzel... öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki,ne sevebilir,ne terkedebilirsiniz.. kör kütük bağlanırsınız..en güzel yıllarınız,acı tatlı hatıralarınızın ortağı olur.. iç çekişlerin nedeni,yazıların ilhamı,sohbetlerinizin konusu olur çok zaman.. göz yaşlarınızda,bilinçaltınızda,kahkahalarınızdadır.. korkunca saklandığınız sığınak,çarpinca öptüğünüz bir bayrak.. sevdamızdır taşıdığımız riyasız ve çıkarsız.. karşılıksızdır,sınırsız ve nihayetsiz.. "ölmek var,dönmek yoktur". gün gelir anlarız,içten içe bir seylerin kanadığını.. tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya.. şurasından burasından eleştirmeye koyuluruz.. tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümcül olur biliriz.. içimizde bir yerlerde giderek büyüyüp gelişen gür bir ses duyulur.. "ya sev böyle,ya terk et" !.. diye son avazıyla... o zaman daha bir farkındalıkla anlaşılır,bir çaresiz "aşktır" bu yaşadığımız.. *ne onunla olur,ne onsuz*... Ve anlar insan yasamin ne denli kiymetli oldugunu...!

SESSIZLIK

SESSIZLIK;

Sessizliğim bir kabuğun kırılmış gürültüsü simdi.
Denizindeki her bir çizgi, soluklaşmış...
Bir çocukluğun kirpikleri gibi açılıp kapanır kapatir kapilari. Sonrasını düşünmeyi keserim aniden...
Aniden, yaşadıklarım çok uzamış bir yol gibi biter.
Gövdemden kopan gölgem, yüzüme yansır...
Ayrılık bir kapının bekçisi, bu son baharı hiç unutturmayacak. Şimdi kanımda dolaşan, düş kırıntılarıyla boyadığım sakinliğim.
Demir bıçak, tüpsüz derinlik...
Siyah hüzünlerimle ben asmalara bagladim bag bozumlarimi Kopmuş damarlarim
Hazinesiz sandıklar da kaniyorum...
Kendim için batık bir gemi silüeti seçtim.

Genevre kayip bir gün...

Mihrisah Azakli

Eski zaman uçakları

Eski zaman uçakları
Hiç duydunuz mu, hiç dinlediniz mi? Bir gece yolculuğunda bir ara yola saptınız mı hiç? Duruverdiniz mi orada öylece? İndiniz mi arabanızdan aşağı? Hayır mı? O zaman ben anlatayım size neler olacağını. Önce sağır olduğunuzu düşüneceksiniz. Acele etmeyin, bekleyin. Sessizliğin sesi sarıverecektir sizi yavaşça. Ve birdenbire fark edeceksiniz gecenin daha önce hiç duymadığınız seslerini. Bir yaprağın açılırken çıkardığı ses, bir böceğin sesi, uzaklarda öten bir baykuşun sesi. Ben küçükken bir gece dedem demişti ki; yeterince sessizse ortalık ve yeterince dikkatli dinlemişsek duyabiliriz yıldızların sesini... Evinizde bile başarabilirsiniz bunu. Gecenin ilerlemiş saatlerinde trafik gürültüsü durduğunda fark edeceksiniz evinizdeki ´sessizliğin sesini´. Son sayım gününü hatırladınız mı? Geçen bir arabanın ne kadar gürültü yaptığını? Peki hiç kendi içinizde yaşadınız mı, duydunuz mu kendi ´sessizliğinizin sesini´? Sessizlik terk ediş değildir, sessizlik kaçış değildir, sessizlik teslimiyet değildir, onaylamak da değildir hiç bir zaman. Fark ettiniz mi? Sessizliğin bir başkaldırı, bir direniş, bir çığlık olduğunu, bir sitem, bir reddediş olabildiğini duyabildiniz mi?